30 Kasım 2011 Çarşamba

Sağlık Üzerine

Sabah doktora gittim. Bu cuma günü operasyona gireceğim. Kan testim çok iyi çıktı. Sevindim. Bir süre daha acaba ile başlayan paranoyak cümleler kurmayacağım kendime.


Doktor, hemoglobin değerimin 14 olması gerekirken 16 olduğunu söyledi. Kan bile verebilirsiniz dedi. "Benim kimseye verilecek kanım yok" demedim. 


I ask them to watch over you
To each burn a candle for you
Dr.- Kırmızı eti çok seviyorsunuz sanırım.
CC.- Çok nadiren yerim.
Dr.- Öyle mi?! 
CC.- Daha çok yeşillik yiyorum (son iki haftadır hiçbir şey yemediğimi söylemedim).
Dr.- Yeşil mercimek?
CC.- Hayır.
Dr.- Demir bağlamanız çok güçlü.
CC.- Spor yapıyorum. Etkisi olabilir mi?
Dr.- Ben de hep yapmak istiyorum ama olmuyor. Kardeşinize de söyleyin. Onun da karaciğer değerleri yüksek çıkmıştı. Balayında alkolü fazla kaçırmış (gülüşmeler).
CC.- Hep söylüyorum ama alışık olmadığı için zor geliyor sanırım.
Dr.Eskiden beri spor yapanlara özenirim. 


Ne kadar özenilecek bir hayatım var doktor hanım. Bir bilseniz... Carbon Copy =)

Her sabah olduğu gibi bu sabah da bir markanın toplantısına gittim. Yine ciddi meseleler, iç kıyıcı durumlar. 

29 Kasım 2011 Salı

Süreklilik Üzerine

Özgürsün. İstediğin kadar. Kimin istersen onun olursun. Kiminle istersen onunla olursun. Seni ne çok sevdim. Ne çok ağlıyorum ardından. Bunu söylemekten ben de bıktım ama durduramıyorum. Aklıma geldikçe dağılıyorum.  


Tanrım bir kez daha sarılayım n'olur! Bir kez daha başımı sinene yaslayayım. 




Acımı tarif edecek nida bulamıyorum. Katıla katıla ağlıyorum. Ah, dediğim oluyor arada, uzunca. Arada tuhaf inlemeler geliyor. Daha önce kendimden duymadığım. Durduramıyorum. Bazen bir dakika sürüyor. Bazen on dakika. Korkuyorum. 


Seni bu kadar sevebildiğim için kendimden korkuyorum. Bu kadar sevip bunu gösteremediğim için. Belki de anlatamadığım için. Ya anlamamışsan?!  Yaşanılan bunca şeye rağmen senden vazgeçmememin nedeni anlamadıysan. Tekrar geliyor. Çok korkuyorum. 


İçim acıyor artık. Gözümde yaş kalmadı. İçim ezilmekten küçüldü. Ufacık kaldım. Bırakın beni köşemde ağlayayım.  Kadınlardan korkmaya başladım. Hepsi canımı yakacakmış gibi geliyor. 


Ne çok sevdim kalbini. Ne çok sevdim seni! Ellerini... Neden bu kadar çok sevdim?! 


Başım ağrıyor. Üşüyorum. 

Vakit Yaratamamak Üzerine

Arkadaşın dün mesaj atmış. Spor yaparken telefonum kapalıydı. Yarın değil de bugün görüşebilir miyiz diye. Eve gelip telefonumu açtığımda saat gece yarısını geçmişti. 


Mesajı yeni aldığımı ve uygun gün-saatlerimi yazarak bildirdiğim bir sms attım. Bugün geri dönmedi. Belki yarın arar. Nasıl olsa sen aramayacağın için şimdi arkadaşını beklemeye başladım =) Kaderim bu senin tarafında sanırım. Şaşkınım. Halen.



"I dreamed about you, baby
It was just the other night
Most of you was naked 
Ah but some of you was light
The sands of time were falling 
from your fingers and your thumb, 
and you were waiting 
for the miracle, 
for the miracle to come."

28 Kasım 2011 Pazartesi

Hatırlanmak Üzerine

Bugün arkadaşın aradı ve nasıl olduğumu sordu. Teşekkür ederim. Büyük incelik. Görüşüp konuşmanın daha iyi olacağını söyledim, sıcak yaklaştı. Sanırım yarın buluşacagız. Bu nedenle bir şey yazmamayı daha doğru buluyorum. 


Planlanmış düşüncelerimin beni yönlendirmesini istemiyorum. Bunun için konuşana kadar yazmamak daha doğru olacak. Beni aramasına gerçekten sevindim.

27 Kasım 2011 Pazar

Tekerrür Üzerine

İki hafta oldu. Bugün tam iki hafta. Ayrıldığımız yerdeyim. Ne beklediğimi bilmiyorum. Sadece sana sarılmak istiyorum. Kokunu içime çekmek. Sürekli seninle konuşuyorum, aklımı kaybetmem umarım. Tuhaf bir şekilde ayak izlerini takip ediyorum. 

Bugün eşyalarini topladım evde. Dört koca torba. Sana dokunur gibi. gözümün önünden kaldırmam gerekiyordu. Her saniye seni düşünmenin ötesinde bir de görmek....

Canım çok yanıyor. Çok üzgünüm. Çok kırgınım. 

Seni sevmeyi hiçbir zaman bırakmadım. Bırakmayacağım da.





Because this isn't Paris
And this isn't London
And it's not Berlin
And it's not Hong Kong,
Not Tokyo!
If you want to go,
I'll take you back one day!


26 Kasım 2011 Cumartesi

Salvolar Üzerine

Bugün kursa gittim. "Neden Fransızca öğreniyorsun?" tüm sorularına inat. Ölene kadar gelişmeye devam edeceğim. Durmadan. Yorulmadan.


İnternet Cafe'deyim. Evde bilgisayarım var, telefonumdan istediğimi yapabiliyorum, iPad yanımda fakat internet cafe nedense beni çekiyor. Neden biliyor musun? Eğlenceli. Oyun var yığınla =_O  Fırsat buldukça gittiğim bir yer var. Kadıköy'de. Adı ne burasının Asteriks mi? Aste... Bi'şey işte. Burada üç katta herkes oyun oynuyor. Takımlar halinde. Hangi oyunu oynuyorlar bil bakalım? Tabii ki Left 4 Dead 2! Şimdiye kadar beni kadrolarına davet etmediler ama bilmiyorlar ki yakında ikinci doktoramı bu oyun üzerine vereceğim. Uzmanlığım katana. İyiyim yaneee ^_^ , i-hi.


Bugün bindiğin takside "kalbimi kırdın, gönlümü yaktın, neden aldattın yaramaz çapkın?" çalıyordu. "Aman yarabbim bunu yazmamalıyım. Çok saçma!" dedim ama bahsetmeden de geçemedim. Yahu bu kadar kalp kırıklığı, bu kadar terkedilmişlik varken dünyada insan türünün devam etmesi mucize değil mi? Demek ki empatinin de sınırları var =)  Eğer ülke yaşadığım iç sızısını bilse ikinci buhranı yaşıyor olurduk. Bu kelimeyi anlamazdım ama gerçekten kalbimin kırıldığını ve çok ilginçtir içimin sızladığını hissediyorum. Kalbimin üzerinde, sol göğüs ucumun altında, bedenimin birkaç santim içinde ısıtan, titreşen bir şey varmış gibi. Onun için kalbim sürekli hızlı atıyormuş gibi geliyor. Uyuşuyormuş gibi. Arada oraya dokunmam gerekiyormuş sanki. Nefes almayı unutuyormuşum gibi. Hah! Sütyenimi gevşetmeliyim =)


Gördüğün gibi buraya gelince yaşım da düşüyor. Zekâm ise aynı. Hep 18.


"Seni görmek güzeldi" diyerek yazıma başlayacağım günü merak ediyorum. Görüşecek miyiz onu da bilmiyorum. Ararsan ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı da... Umarım kötü hissetmem. Bir şey istemek üzere ararsın muhtemelen.


En son uzak kalıp aramama kararında kaza yapmıştın, para lazımdı. Onun için aramıştın. Artık işin var. Aramazsın herhalde =) İlişkiye gel.




25 Kasım 2011 Cuma

Melankoli Üzerine

Bil bakalım bugün ne oldu? Bir kötü haberim, bir de iyi haberim var. Kötü olan Kadıköy'deki tava ciğerci kapanmış. İyi haber: seni aklıma getiren bir yer... Yok, yok bu değil. İyi bir mantıcı buldum. "Kilo ile mantı verilir" yazıyor. Hemen altında ise: "Mantı ile kilo verilir" Prof Hıdır Bıdır'ın lafıymış =) Bana bak, burasının çiğ böreği de güzelmiş. Dur bir 4sqr'de check in yapayım. Adı da Törek'miş. Bu ne be =) 


Benim bu kadar melankolik olmamın nedeni olarak saydığım üç hanım efendiye ekleyecek bir çok isim var. Hepsinin ufak da olsa katkısı var. Bugün takside giderken bir tanesine daha rastladım. Türk müziğinde scat =) Ihm, ı-ıhm! Sözler sizin için tabii.




Yarin buraya video'yu ekleyecegim - salak iPad! Bu arada elbiselerin bende, laptop'ım sende. Başka şeylerim de var sende. Kitaplar, filmler. Aa pardon, onlar senindi. Benden ilk kez duymuş olduğun şeyleri bile daha önceden biliyormuş gibi düşünmeye başlamıştın ya. Sanırım, beni her anlamda özleyeceksin. Bir gün arkana baktığında aklına düşeceğim ve bu sefer sen başlayacaksın hıçkıra hıçkıra... İnsanlar bazen çok konuşuyor ve bazen onları gerçekten dinlemeye çalışırken dalıp gidiyorum. Düşündüğüm bir şey yok. Bazen sen. Büyük bir dalış... Nefes almayı unutmaktan korkmadan. Ne yaptın bana? Ne yaptım kendime? Neden izin verdim? 


İyi olacağım ama merak etme. Yarın bugünkünden daha iyi olacağım. Hayat olmasan da güzel ama olsaydın daha güzel olurdu. Henüz söyle(ye)mesen de gittin ya. Onun için diyorum. 


Sanırım en fazla bu kadar büyüyebileceğim. İçim hep ... Ne saçmalıyorum ya! Seni unutmam lazım. Kendimden vazgeçmeden... Hep hayal kurdurdunuz bana. Kendinizin bile inanmadığı... İnandım siz söyleyince. Neden? Ne istediniz benden? 


Danimarka'da mutlu olamazdım sanırım. Hollanda'da da. İsviçre'yi sen aklıma sokmuştun. Hiç çaba sarfetmemenden anlamalıydım. İtalya! Hah! İtalya! 


Her şey yalan mıydı diye sorasım geliyor. Sarsıldım. Kendime sarılamadım. 


Yazdıklarımı okuyorum da bu kadar yüsekte ve derinde aynı dakika içinde gidip-gelmek ve soğuk boşluğu bir anlık hissetmek oldukça tedirgin edici. Aklıma paragliding günü plotun yaptığı akrobasi dalışı geldi. Rüzgar, baş döndürücü hız, paraşütün patırtıları, iplerin çatırtıları ve bir o kadar da beynimde patlayan adrenalin, tarifi zor bir zevk. Yaşadığımı hissettim o gün. Uzun zamandan sonra kendimi sevdim o gün. Kendimle barıştım o gün. Beni bıraktığın günlerdi yine. Ya sen beni bu kadar neden bıraktın, geldin, bıraktın, geldin... Ben neden her seferinde kızdım ve kabul ettim? Her seferinde dozu artarak. Kendini gitmeye alıştırdın tabii. Beni bu hale getirmeyi göze alarak. 


Drama Queen? Ah, yapma lütfen =)






Bence arada insanları da dinle. Neden seninle olanların bir süre sonra melankoliye kapıldıklarını. Severken öğüten sen, yok yok kızmamalıyım. Yoksa çok ağır olur. Altından kalkamayabilirsin. Ah şu zehirli dilim. Umarım bir gün kendimi zehirlemem. 


Ça va mon ami ma chérie



24 Kasım 2011 Perşembe

Yolculuk Üzerine

Aklıma gelmeye devam ediyorsun. Sıkça... Bugün doğal olarak gelmedin. Aramadın da. Özel bir gün ya, belki ararsın diye düşünmüştüm =) Desene koptu ipler artık, gemi limandan ayrıldı. İyi yolculuklar aşkım. İyi yolculuklar.


Her eve geldiğimde otoparka bakıyorum belki gelmiş ve bekliyorsundur diye. Takside her sokak, her köşebaşı aklıma çalıyor seni. Acaba beni Hülya Koçyiğit mi, yoksa Filiz Akın mı bu hale getirdi? Ajda'yı atlamayalım.


Bu cuma kimseyle buluşamayacağım sanırım. Neyse artık elbet olacak da nasıl olacak bilmiyorum.


Sunumum fena değildi. Daha iyi olabilirdi. Beğenmişler. Bir diğer üniversiteye de çağırdılar. Oysa ki ne istiyorum biliyor musun? Senden bahsetmek. Aslında senden değil, sana olan sevgimden bahsetmek. Başıma neler geldi ay dostlar demeden. Sadece ilk gördüğüm anı. İlk buluşmamızı. İlk sinema izleyişimizi. İlk gidişini. 


Yaşlandığımı hissediyorum. Daha önce bunu hiç hissetmemiştim. Sensiz ölmek istemiyorum.



23 Kasım 2011 Çarşamba

Karmaşıklık ve Seçmek Üzerine

Ne kadar içler acısı bir durummuş. Şimdi daha iyi anlıyorum. Takıldığım kelime ne biliyor musun? Sanırım =) Yazdığın son şeydeki son kelimen. Ya değilse diyor içim halen. Halen daha gitmemiş olabilir mi diye düşünüyorum kendi kendime. 


Oysa ki çok açık değil mi? Göze alıyorsun. Her şeyi. Bu bitti demek değil mi? =) yazık ya. Halen ne düşünüyorum. Kendimle dalga geçmezsem olmaz. Ne zaman bu kadar aşık oldum? İlk gördüğüm anda. İlk anda. Bunu daha önce yaşamamıştım. Bu da oldu hayatımda.


Şimdi senin de yaptığın gibi başka ilişkiler, kişiler, aşklar yaşama zamanı. Önümde uzun bir hayat var ve senin durağında beklemeye devam ediyorum. İnat mı ediyorum acaba? Belki de. Sebat mı yoksa? Yaptığım şeye anlam biçmeye çalışıyorum. Cevabım yok. Çok sevdim ve halen çok seviyorum. Bir gün ben de bırakacağım. Sanırım geri dönmeyeceğini anladığım gün. Bugün mü o gün?


Belki yarın seminerimde görürüm seni. Gelirsin belki. Aferin bana. Yılın salağı ödülü. Ah ya bu aşk ne dengesiz bir şey yarabbim. 


Senin dengesizliklerine alışkınım da... O da mı bundan dolayı... Aşk? 


Kadınlardan kaçmamayı, onlarla tanışmaya başlamayı yavaş yavaş kendime hatırlatmam lazım. Bu Cuma akşamı ve belki Cumartesi de... 


Paris'e mi gitsem?


En zoru ne biliyor musun? Bir kişiyi seçebilmek. Seçince gerisi yalan oluyor çünkü. O da beni seçmeli tabii. 



21 Kasım 2011 Pazartesi

Haksızlık Hissi Üzerine


Ne yapıyorsun? Bunu neden yapıyorsun? Bu mu doğru olan? Ne kadar sürecek? Beklemeli miyim? Evet, seni istiyorum.


Bu sabah şunun farkına vardım ki: sorun benim senisevip-sevmemem değildi. Sorun olarak bunu öne sürdün hep. Sorun bu değildi. Sorun: beni sevip sevmemendi.


Tüm bu yaşananların yalan olduğunu düşünmek beni deli ediyor. Son günlerde istediğin şeyleri almadığımda bana sinirlenmen aklıma geliyor... Bu ne kadar acıveriyor, bilemezsin. Kendimi kullanılmış hissediyorum. Ne bekliyordum ki?! Senden beklemiyordum sadece. 


Sevgime inandım ve senden hiç vazgeçmedim. Sevgine inanmayı seçtim. Gördüklerime inanmamayı, sadece sözlerinin değerli olduğuna inandım. Sana inandım. Ne seni sıkıştırdım, ne sorguladım. Yapmayı istediğin her şeyde seni her şekilde destekledim. Ne yaptıysan yanında/arkanda durdum. Gerek manevi, gerekse maddi. Her şey iş buluncaya kadar mıydı? Sadece inandım, güvendim ve özgür bıraktım. Demek ki özgürlük herkese yaramıyor. Bu nasıl laf yahu?! Özgürlük herkesin hakkı. En temel hakkı. Kötüye kullanıldı diye saçmalamamın alemi yok. Kalbim kırık. Bu nedenle böyle düşünüyorum. Yazmazsam içimde çok büyük bir nefrete dönüşecek. Biliyorsun, kimse ile özel hayatımı konuşmuyorum. Belki bunu değiştirmem gerekiyor. Of yine değişim geliyor.


Geçen hafta Nero'da konuşurken, aldatma durumu için "o dönem ayrıydık" dedin. Kulaklarıma inanamadım. "Keşke benim de haberim olsaydı" dedim. Şimdi anlıyorum bunun kendini aklama çabası olduğunu. Bu çok büyük bir haksızlık değil mi? Kendi yaptığın hataların tüm bedelini bana ödetmen. Bu haksızlık değil mi? 


Seni sevmekten başka bir şey yapmadım. Evet, bazen soğukdavrandım (aldatılan birisi nasıl olur bilemediğim içindir). Evet bazen gergin davrandım (beni bilgisiz bıraktığın ve hep sinirli olduğun içindir). Evet her şeye cevabım var (hayata karşı tüm hırsını, sinirini, nefretimi, sıkışmışlığını, daralmışlığını bana kustuğun içindir). Bir saniye... Yine sana kızmaya başlamışım. Korkuyorum! Hayatımda hiç bu kadar yalnız ve güvensiz hissetmemiştim. 


Hakkını vermem lazım. Sorduğum her soruya içten cevap verdin. Senin yaptıklarını ben sana yapsaydım, tepkin ne olurdu diye sordum. "Ayrılırdım" dedin. Benim ayrılmam için mi yaptın bunları? Tanrım ne salak aşığım?! Halen aklım sende ya, ona inanamıyorum. Biri bana bunları anlatsa şu an ayrıl derdim muhtemelen. Fakat aşk başka bir şey. Bu kadar çok sevebileceğime inanmazdım. Yazık oldu. Çok üzgünüm. Kalbim kırık. 


Her şeye rağmen tek isteğim şu: İstediğin gibi bir hayatı sürmen. Bu seni mutlu edecek mi bilemiyorum. O halde değiştiriyorum. Tek istediğim şu: Mutlu olabilmen. Diğer türlü çevrendekiler mutsuz olacak. 


Seni bir  Minimal Akustik Tekno grubu ile tanıştırmak isterdim. Beraber dinlemediğimiz o kadar çok şey var ki...






Turn my head off forever,
Turn it off, forever,
Off, forever,
Turn it off, forever,


Ever blind. 



Karışık Durumlar Üzerine

Dün saat 11.00'dan, akşam 22.00'a kadar seminerdeydim. Madagaskar, Almanya, Hollanda ve Fransa'dan gelenler vardı. Yaklaşık 9 saat spor yapıldı. Eve geldiğimde yarı ölü vaziyetteydim. Bunun için yazamadım. 


Dün spor yaparken aklıma bu şarkı geldi =) Seksenler çocuğu olduğum için değil tabii. Son attığın mesaja takılmıştım ve seni düşündükçe bir anda aklıma geliverdi. 


"senin de dedigin gibi buyumem gerek belki de... buyuyecegim zamana kadar beklemek gerek belki de.. yurutemıyorum yapamıyorum artık. sucluluk duygusu, eziklik duygusu hakim sana karsı.. bu da benı sınırlendırıyor..hem kendıme hem hayata hem sana kızıyorum ... gun gectıkce de artıyor..senı de boyle gordukce artıyor bu hissim..senden nefret etmemek ıstıyorum.. senden uzak durmak belkı de en ıyı cozum sımdılık..."


Şarkı tekrar görme ihtimali üzerine. Sözlerine bakarsın. Sözleri kaliteli değildir ama baştan söyleyeyim. Ne buhran dolu parçalarla dans etmişiz yahu. Gençlik dönemi işte. Orada kalmışım.




Büyüyemedim halen biliyorsun. Büyüyemeyeceğim de. Aklımdan çıkmıyorsun. Düşünmesem de oradasın. Bugün iyice gittiğini anladım. 30 Temmuz'daki gidişin gibi değil bu. Bir daha dön(e)meyeceğini biliyorum. Seni unutmak için sana yazmaman gerektiğini de biliyorum. Yapamıyorum.


İnsanlar seni soruyor. Cevap veremiyorum. Bir arkadaşım sevgilin nerede diye sordu. Çok alkollüydüm. Ağzimdan çıkan şu oldu: orası bulanık sular. Ne demek ki bu?


Aynı akşam başka bir arkadaşımla karşılaştım. Bana benimle görüşmek istediğini söyledi. Uzaktan arkadaşımın eski mimar sevgilisi. Cevap veremedim. İyi ben sana feyzten mesaj atarım dedi. Kadınlarla konuşamaz hale gelmişim. Gözlerine bakamıyorum. İşin kötüsü gördüğüm kimse bana çekici gelmiyor. Bugün gerçekten dikkatlice çevreme baktım. Dört senedir senden başkasını arzulamadım. Aklıma bile gelmediler. Seni düşünmekten başka keyif aldığım bir şey yoktu. Gün boyunca baktığım şeyler hiçbir şey ifade etmedi. Korktum. 


Uzun zamandır kimseyi çekici, güzel bulmadım. Sana özel kaldım. Hep bir gün aldatacağım kaygısıyla suçlansam da senin kaldım.


Bu arada artık fotoğraflarını bloga eklemeyeceğim. Üzerinde çalışırken hep seni görmek dengemi bozuyor. Özlemden ne yaptığımı bilmiyorum. Çalışırken ağlamaya başlıyorum. Bu kadar uzun süreceğini tahmin bile edemezdim. Biliyorsun: hiç günlük tutmadım. Hiçbir güç tutturamadı. Son ayrılışına kadar. 

19 Kasım 2011 Cumartesi

Gör(e)memek Üzerine

Tekrar merhaba,


Hayat garip durumlara gebe. Bugün istemeden evinin civarındaydım. Nasıl mı oluyor? Açıklayayım: Malum, sizin terzide elbiselerim vardı. Almak için gittim. Bir serçe tedirginliği üzerimde... Seni gördüm, göreceğim sanki. Aklıma gelmiyorsun ya hiç, bu hatırlattı seni tekrar. Yoksa çoktan aklımdan çıkmıştın =)


Neyse, haber bu değil. İçeri girdim, denemeler, denemeler... Aynada bakıyorum kendime. Televizyon açık yukarıda. Ve tabii, oynadığın reklam başladı. Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Son kez seni görmek için başımı kaldırdım, televizyona daldım. Gördüm.


İlk haftanın dolmasına az bir süre kaldı. Üçüncü ayrılışının ilk haftası. Böyle düşündükçe sana değil, kendime kızmaya başlıyorum. Bu kadar görmezlikten mi gelinir be birader! Aşkın gözü kördür derler. Aşıktım ya. Gerçekten gözüm kördü. Göremedim.


Gerçi halen ne gördüğümü de bilmiyorum. Bakmamaya çalışmıyorum inan. İnsan tanımlayamadığı şeylere karşı donup kalır ya, aynen öyle. Bir çeşit "şoke olmak" durumu yaşıyorum sanırım. Hayat akmıyor gibi.


Sözlerim tükenmiş değil ama daha fazla söz söylemek istemiyorum. İzliyorum. Gidişini... Sessizce...


Notlar:


Neden ayrıldığına dair başka düşüncelerim de var:


1- Senden ayrılacağımı düşünüp sürekli yaşadığın tedirginlik / korku bünyende bana karşı çok derin bir yara oluşturdu. Aşkın kan kaybetti. Ağabeyinin yaşadığı durum da bunu tetikledi sanıyorum. Lisede yaşadığın aldatılma tecrübesi de derinlerden eklenince dağıttı dengeni. Korku insana neler yaptırıyor değil mi?!


2- Tüm bunların ayrılmanın nedeni olmadığını biliyoruz. Sorun bendim. Hep sorun oldum zaten. Sana özel bir durum değil.


3,  - Yaş ve yaşa(n)mışlığım; öğretmen tavırlı, anne sevgili imajım; yaşanacak başka ilişkileri merak ettiğin için, şehirden ve evinden gidemediğin için, seni bırakamadığım için...


Ne düşüneceğimi bilemiyorum!




18 Kasım 2011 Cuma

Kızgınlıkta Söylenmemesi Gerekenler Üzerine

Bugün sensiz geçen bir günü daha devirmek üzereyim. Benim tarafımda o kadar açık ki: yokluğun büyük bir boşluk yaratıyor. Bunu doldurmak için yapabileceğim bir şey de yok. Öyle, yarım bir kişilik olarak kalacakmışım gibi geliyor. En korkutucu olanı da "bir daha sevememek" korkusu. Hepsinden ağırı da bir daha kimseye bu kadar güvenemeyeceğimi bilmek. 


Gerçi salak aşık oluyorum. Hakkımı yemeyeyim. Söylenen her şeye inanıp, kurcalamıyorum. Dedektif gibi tırtıklamıyorum, bir şey çıkar mı diye. Çıkınca kokusu geliyor zaten. Sana, hayatinda bir başkası olduğunu söylediğin için de ayrıca teşekkür ederim. Dürüstlüğün için. Söylemeyebilirdin de. Gerçi anlaşmamız hoşlandığın biri olunca söylemek üzereydi ama neyse, oldu-bitti zaten. Sadece merak ettiğim tekrar bana gelip, her şeye rağmen, "sadece seni istiyorum, gerisi boş" diye neden beni tekrar ikna etmeye çalıştığın. Bu acıtıyor. Herkes hata yapabilir. Gerçi benimkisi de lades demek, değil mi?! 


Bir liste yaptığımda, soğuk bir liste, her şey berraklaşıyor. Sürekli sinirli, özel günleri hatırlamıyan, ne yaptığını bilmediğin, yalnız tatillere çıkan, aradığında, mesaj attığında geri dönmeyen "gördüm ama aramak istemedim" ya da "ne yazayım ki?!" diyen, başkaları ile eğlenmeye gidip haber vermeyen, annesinin yanında, arkadaşlarının yanında aşağılayan, küfür eden, yeri geldiğinde saldıran, eski sevgililerini özleyen, tüm olumsuzlukları bana yükleyebilen (inşallah bensiz istediğin hayatı kurarsın, olmazsa yine bana kızma, olur mu?!), bencil, işini benden çok benimseyen, çoğunlukla para odaklı... Bir dakika, haksızlık ediyorum. Kusuruma bakma. Kızgınım halen. Arada elim kaçıyor. Sürekli değil tabii. 


Neyse, halen sevdiğim için kızgınlığım daha çok hakarete dönüşme evresine giriyor. Bu hataya düşmemeliyim. Bunlar doğal ayrılık süreçleri. Kırgınlık evresi öncesindeyim. Kızgınlık evresi. Eh, hepimize kolay gelsin. 


Biliyor musun bu kötü düşünceler nereye kadar gidiyor? Anlatayım: benimle, evden kaçma olasılığın olduğum için birlikte olduğunu, gerçekten sevmediğini, şimdi de başka bir aday bulduğuna kadar. Her şeyine destek oldum. Hayatını yönlendirmenden yönetmene kadar. Sonrasında "senin centilmenliğin buraya kadar mı?" diye sordun. İnan, ağzım dolu dolu küfür etmek istedim o an. Senin kadar rahat olamıyorum küfür ve şiddet konusunda. Güzel, değil mi? 


Kızgınmışım gerçekten. 


Kendinle yüzleşmeni ve en az benim kadar sevmeni öneririm =) Şaka gibi oldu ama doğru yahu. 


Bugün resim ekleyemeyeceğim, daha sonra eklerim. Malum, yoldayım. Bu akşam Akrepler Partisi var. Eh, içip tepinmece.


Not: Resim ve video Cumartesi günü, daha sonra eklenmiştir.



17 Kasım 2011 Perşembe

Toparlanma Arzusu Üzerine

Bugün biraz daha iyiyim. Dün akşam oldukça zor geçti. Spor sonrasında eve geldim. Yine bir şarkı sözü aldı, dağıttı. Hıçkırarak ağladım bu sefer. Böyle ağlamayalı çok uzun zaman olmuştu . En son buna bira yakın durumu, başkasıyla geçen zamanlarından beni de haberdar ettiğinde yaşamıştım.  Bence iyi oldu. İçimde birikeceğine dışarı çıksın, değil mi?!. Gerçi bir ara, bitmeyecek diye endişelendim. Neyse; geldi, geçti.  


"Elveda ey gençlik, elveda ey dost!" diyordu şarkı sözünde. Fatih zaten güzel söyler. Üzerine bir de senfoni orkestrasıyla çalmışlar. Kahırdan tepindim (parça güzeldi de öyle bir yerden yakaladı ki anlamında '=_O ). 


Ne kadar kaçsam da bir yerde yakalanıyorum. Sonrası kuvvetli bir patlama ile parçalanıyorum. Bunu böyle şiddetli ve parça parça yaşamaktansa, her an azar azar yaşasam daha iyi olacak sanırım. 

Bu arada bende eşyaların var. Onları ne zaman alman gerekecek acaba? Sonra benim eşyalarım da sende. Anahtarım da... Bir ara uğrar, bırakırsın. Eşyalarını bir çantaya yerleştirmeli miyim acaba?! Neyse artık, onu da ben düşünmemeliyim sanırım. Pasta altlığı şeyini aldın diye hatırlıyorum. Unutmadan, aldığın gömlek beğeni topladı.    

Gençliğin tepindiği yeni bir parça ile huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. 70'ler üzerine bir kurgu. Kendi dans kayıtlarını Youtube'a yükleyenler de var. Bu da en çok izlenip taklit edileni. Soldaki orkestrasyon daha iyi, sağdaki ise canlı kayıt. Onun da ortamı hoş. Lütfen müziğin sesini aç ve dans için hazırlan! Yazı bitince, yazı bitince!



İnsanların neden geçmişte yaşamayı arzuladıklarını sanırım anlıyorum. O dönemin daha saf olduğunu düşünüyorlar. Belki de, o ana daha rahat sahip çıkabileceklerini. Ne saçma! Halen hayata yön vermeye çalışıyoruz =) Onları bilemem ama ben iyileşmeye çalışıyorum. 


Şimdi dans etmeye hazırım. Bir zamanlar beraber tepindiğimiz gibi. Yanımda sen varmışçasına. Hem de ofis odamda!



16 Kasım 2011 Çarşamba

Bin Söz Üzerine


Bir kez daha teşekkür ederim. Kendini unutturmadığın için. Dün akşam her yerdeydin. Ne de güzel sarılmışsın. Üzülerek, reklâmı beğendiğimi söyleyemeyeceğim.

Gülüşünü özledim. Dans edişini… Sarılışını. Ellerini özledim. En çok da gözlerini. Saçlarını…

İşimde, evimde, trende, vapurda, takside, yürüdüğüm her sokakta, geçtiğim her apartmanda, yağan her damlada izlerin var. Çok zor olacak. Brel’e tekrar yakın hissetmek. Tanrım yardım et!

Il faut oublier. Oublier le temps! Tout peut s'oublier


Şehirden kaçamazsın. Kendinden kaçamadığın gibi. Bir şarkı sözü tokat gibi çarpar sokakta. Dizlerin çözülür, yığılır kalırsın yol kenarında:

Bulutlar yüklü ha yağdı, ha yağacak üstümüze hasret. Yokluğunla ben başbaşayız nihayet.


Şarkı dinleyemiyorum. Duyunca kulaklarımı kapatıyorum. Aklıma gelmenden korkuyorum. Hayır! Olmadık bir yerde ağlamaktan korkuyorum. Geçen gün Kadıköy vapurunda olduğu gibi. Sesim çıkmadan, boşaldı göz yaşlarım. İstenmemek mi acı veren yoksa beni istememen mi, bilmiyorum. Denize bakakaldım sadece. Başımı çeviremedim. Utandım.

15 Kasım 2011 Salı

Kalma Eylemi Üzerine

Bugün bana mesaj atıp, başarılar dilemen inan çok hoşuma gitti. Uzun zaman sonra önemsendiğimi ya da en azından aklına düşebildiğimi bilmek bile güzeldi. Cebimden mesaj atıp, cevap yazmadım. Çünkü buraya yazıyorum artık. Bilmesen de burada olacak tüm cevaplarım. Önemsemediğim için değil, seni istediğin gibi kendinle başbaşa bırakmaya çalışıyorum. Benden ne ses, ne yazı, ne görüntü almaman için. Benden bunu talep ettiğin için.


O kadar canım yanıyor ki anlatamam. İki gündür aklıma geldikçe gözlerim doluyor, konuşamıyorum. Bugün sunumda aklıma geldin. Ne kadar sustuğumu hatırlamıyorum. Aklım karıştı, cümleyi toplayamadım. Kaldım. Bir tavşan gibi. Olduğum cümlede kaldım. Zaman durmuş gibi. Toparladım sonra. İçime işlemiş.


Aklıma gelen görüntüleri birleştirmeye çalışıyorum. Gördüğüm son anın, geçen gün "beni gördüğünde yüzündeki gülümseme" olarak kalmasını istiyorum.


Unutmadan, bilmeni isterim ki: kazağımı giymen çok hoşuma gidiyordu. Benden bir parçayı üzerinde görmek. Aslında kendimi üzerinde görmek (ya da altında) daha çok hoşuma gidiyordu ya, bunun bir önemi yok. 


Dediğim gibi: anılar, anlar; gelip, gidiyor. Bunları atlatacağım elbet. Atlatmam gerek. Kolay değil. Biliyorum. Kolay olmayacak, biliyorum.


Halen seni çok seviyorum.  



14 Kasım 2011 Pazartesi

Dün Yaşananlar Üzerine

Özür dilerim anlayamıyorum. Biraz daha açık olabilir misin lütfen. 'Belki' ve 'şimdilik' kelimeleri bende her şeyi havada bırakıyor. Ne hissettiğini anlıyorum fakat kararının ne olduğunu anlayamıyorum.

Seni her zaman, her şeye rağmen sevdim. Bugün de gidişine dayanamadim, seni bırakamadım. Ben ne istediğimi biliyorum. Benimle beraber büyümeni, sinirini sevgimizle yenmeni isterim. Bunu istemiyorsan anlarım.

Kararsızlığını görüyorum. Yanlış karar verip geri dönülemeyecek bir yola girmeyi istemiyorum sadece. Senin kadar kimseyi sevmedim. Gelecek ne gösterir bilemem ama sevebileceğimi de sanmıyorum. Sana her şeyden, herkesten çok güvendim. Benim de aklım karışık. Kararsız kaldığım şeyler var, aynen senin gibi ama sevginin gücüne hep inandım. İlişkimizi benim tarafımda ayakta tutan şey bu oldu.

Her seferinde geri dönmen için ben uğraştım, artık "bırakmalıyım" diyorum kendime. Yapamıyorum. Sevgim ağır basıyor. Seni kaybetmek istemedim hiç. Belki bunun için büyük lokmalarını yutmaya çalıştım, boğulma riskine aldırmadan. Seni her şeyden çok sevdim.

Herkes hata yapar. Ben de yaptım. Hem de başka başka, bir sürü aptalca hata. Hata yapmadan doğruyu bulmak zor, bunu biliyorum. Önemli olan tekrarlamamak. Kendine güvenemiyorsan, sevgine inanmıyorsan ayrı, bunu anlarım. Başkası varsa bunu da... Sadece biraz daha net olabilirsen benim için de iyi olacak.

Eğer halen gitmek istiyorsan bunu lütfen net söyle. Söyleyemiyorsan kendine sor: neden söyleyemiyorum, diye. Bugün beni arabana binerken gördüğünde yüzündeki tebessümü gördüm. Beni sevdiğin için, gördüğün için mutlu olduğunu düşündüm. Bir tebessümünle aklımdaki her şey silinip gidiyorsa, bunu bir kenara bırakamam. Yaşadığın ilişki sonrasında bana, beni istediğini, diğerlerinin önemli olmadığını, sadece beni önemsediğini söylemiştin. Gerçek duygularının bunlar olduğunu söyleyince ilişkiye bir hak daha verilmesinin doğru olacağına inandım. Sana tekrar inandim. Sevgini görmeyi istemek, biraz daha özen göstermeni beklemek haksızlık değil diye düşünüyorum. Yapamıyorsan, yapmak istemiyorsan kabul ederim. Bil ki; ilişkiler 'kullan, kirlenince at' değil benim için. Yapamıyorsan nasıl yapabileceğini anlatırsan yardım edebilirim. Yaşananlar unutulmuyor. Benimle de, bensiz de, ne sen, ne de ben unutmayacağız. Benden kaçsan da kendinden kaçamayacaksın. Ben, seni böyle sevebildiysem, sen de kendini olduğun gibi sevebilirsin.

Bugün seninle olmayı bana ilk kez düşündüren filmi yeniden izledim. Duygularımda değişen bir şey yok. Aynı yoğunlukta. Bunu son günlerde neden gösteremediğimi, neden içime kapandığımı son aylarda yaşanan 5-6 olay ile anlatmaya çalıştım. Bunları düzeltmek senin elinde. Buna ben de açığım. Yorulduğunu, artık istemediğini söylüyorsan diyebileceğim bir şey yok.


Her şeye rağmen senden vazgeçmedim. Aynı şekilde düşünüyorsan ayrılmamıza gerek yok. Seninle olan ilişkimde boyut değiştirmeye de hazırım. En başından beri seninle yuva kurmak, seninle çocuk yapmayı istiyorum. "24 yaş" benim için evlenmek istediğim yaş demiştin. Bunu bekledim. Fakat hazır olduğunu hissedemedim. Sanki benimle değil, tek başına yaşamak istiyorsun. Buysa tercihin, bunu da duymak isterdim. Bir öyle, bir böyle, kafam karıştı sadece. Ne istediğini bilmiyorum. Lütfen açık ol. Ben ne istediğimi biliyorum. Seni istiyorum.

İki yıl önce annenin gittiği falcı, önce aklımın karışacağını, sonra olumlu bir karar vereceğimi söylemişti. Bugün de sinirle karar almaman gerektiğini söylemiş. Bunları senden duydum. Senin de duymanı isterim.

Bir umut varsa lütfen deneyelim.